
Maç başlamadan önce İspanya fanatiği babam, İspanya yanlısı amcam ve İspanya antisempatizanı ben; oturmuş yine maçla ilgili konuşuyoruz. Maçla ilgili başlayan muhabbet, son zamanlarda hep olduğu gibi Ahtapot Paul'ün " insanüstü " iddaa yeteniğine geliyor, Ben " hay bu ahtapotun, Almanlar İspanya yenilgisinden sonra salata yapsalardı da kurtulsaydık şu münafık hayvandan " diyemeden maçın ilerleyen dakikalarında çok küfrümü yiyecek Howard Webb tarafından başlama düdüğü geliyordu karşılaşmanın. İlk dakikalarda Hollanda İspanya karşısında önde baskı yaparak topun Xavi, İniesta ve daha da önemlisi Villa'ya ulaşmasını engellemeye çalışıyordu. Başlarda bu baskı nizami ölçülerdeyken, biraz da Howard Webb'in " Otoritemi koyarım, şımarıklığa gelemem " tavrından dolayı bu baskı sert hareketlere ve sarı kartlara dönüşmüştü. Zaten doğuştan sertliğe, kavgaya, güreşe hazır Ramos ve Puyol da sarı kartlılar konvoyuna kaynak yapmakta zorlanmadılar. 28'de De Jong, Rüştü'nün İngiltere maçında Kieron Dyer'a yaptığı " tekvandolik " müdahalenin bir benzerini Xabi Alonso üzerinde denemesiyle, Güney Afrikadan ihraç edilmesi gerekirken sarı kart ile yırtmış ama sarı kartın " ağır bir karar " olduğunu düşünmüş olacak ki hakeme yoğun itirazlarda bulunmuştu bile. Maç, uyluk kemiklerinin vuvuzeladan bile acı verici kırılma sesleriyle devam ederken Hollanda baskıyı artırıp Casillas'ı zorlamaya başlamıştı bile. İspanyanın yardımına ilk yarının bitiş düdüğü geliyor ve sarı bir ilk yarıyı geride bırakıyorduk. İlk yarının sona ermesiyle maçtaki gergin hava bizim oturma odasına sıçramış, hırçın Hollandalıları babama ve amcama karşı tek başıma savunamayacağımı bildiğimden, hemen odadaki havayı dağıtacak bir hamlede bulunmam gerekmişti. Orta yaşlarının sonlarındaki her erkek gibi onlarında zaafları belliydi: Bilimum Belgesel... Hemen kumandayı kapıp Ntv yeşil ekranı açtım, evet tahmin ettiğim gibi belgesel vardı ve odadaki ortam düzelmeye başlamıştı babam ve amcamın balıkları avlamak için Turan taktiğinin balıklar alemindeki versiyonunu uygulayan yunusları gördüklerinde ama normal bir belgeselden de farklıydı bu çünkü Ramiz dayımızın sesiyle yunuslar gözümde daha bir mafya, kurban balıklarda daha bir mağdur gözükmüşlerdi gözüme. Neyse ki bizimkiler Tuncel Kurtiz'in hiçbir kelimeyle tanımlanamayan sesini yadırgamamışlar ve ikinci yarı için gerekli sakinliğe ulaşmışlardı. Lakin Hollandalı oyuncular soyunma odasında Fight Club'ı özet halinde izlemiş olacaklar ki ikinci yarıda aynı çıtırtılarla başlamıştı. Kafasına darbe aldıktan sonra Saydekvari

hareketlerde bulunan Pique'nin hatası ile topla buluşan Robben, İspanya'ya karşı bu kadar müsait bir pozisyon kazanmanın gerçekliğine inanamamış olacak ki topu Casillas'ın bacaklarına nişanlıyordu. Hollanda'nın maçı kazanabilecek potansiyele sahip olduğunun farkına varan Del Bosque, günün etkisiz ismi Pedro'yu çıkartıp yerine turnuva boyunca kenarda hoplayıp zıplayıp takımın hiperaktiflik görevini üslenen Jesus Navas'ı sokuyordu. Bu tercih takımın sağ tarafına canlılık getirmiş, Hollanda'nın baskısının kırılmasına neden olmuştu. Navas'ın ortasında mallığı tutan Heitinga topu ıskalamış ve önünde kalan topla ne yapsam diye düşünen Villa, topu kale yerine seyircilere yollamıştı maçın son çeyreğine girildiğinde. Maçın sonlarına doğru Ramos bomboş pozisyonda kafayı yanlış yere vuruyor, karşılaşmanın uzatmalara gideceğinin sinyalini veriyordu bu dakikalarda. İniesta fırsat bu fırsat, hazır oyun rölantideyken başlayayım ben çirkefliklerime diyerek mümkün mertebe ikili mücadeleler sırasında kendini yere atarak hem Howard Webb'i kandırmayı başarmış, hem de maçı televizyon karşısından izleyen yılların hakem aldatıcısı Serhat Akın'ın bile takdirini kazanmıştı maçın son düdüğü çalarken. Uzatmalara İspanya etkili başlamış, arada futbol oynamayı da ihmal etmeyen İniesta'nın araya güzel pasıyla topla buluşan Fabregas, Robben'e
misilleme yaparak o da kalecinin ayaklarına yollamıştı topu. Hollanda'nın bocaladığı anlarda, serbest vuruştan gelen topa boşa çıkan Casillas, arkasına baktığında Mathijsen'in topu auta attığını görüyordu. Birinci uzatma devresinin sonunda hızla ceza sahasına giren İniesta Bronchorst'un müdahalesiyle golden oluyordu. İkinci uzatma devresi ise İniesta'nın her yönden " azıttığı " devre oluyordu. İlk olarak sarı kartlı Heitinga'ya kırmızı kartı aldıran, bu hareketiyle çok sayıda futbolseverin küfrünü aldığını düşündüğüm İniesta, afallamış Hollanda'ya son darbeyi de kendi vuruyor, adeta Dünya Kupasını da bir tarafına sokmayı garantiliyordu. Son düdük çaldığında ben İspanyolca küfür bulmak için Google Translate'e girerken, babam sonunda az da olsa İspanyolların şereflerinden biraz yoksun olduklarını kabul ediyor, amcam ise Ahtapot Paul'ün iddaasının yine tutmasına mutlu olmuş gibi gözüküyordu. Kabul etmek gerek öyle yada böyle İspanya Dünya şampiyonu olmuştu ama son sözüm şu olacaktı: Perra İniesta... 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder