8 Temmuz 2010 Perşembe

Ayın Efendileri: RAMMSTEIN!

Öncelikle oluşturduğum yeni yazı dizisini açıklayayım; bu aydan itibaren her ay bir grup yada sanatçı tanıtmaya çalışacağım ayrıca tür olarak farklı çeşitlikte sanatçılar seçmeyi deneyeceğim umarım güzel bir dizi olur diyelim ve bu ay ki konuğumuza geçelim...
Sonisphere organizasyonundan haberim olduğunda tek bir ismin listede olması için dua etmiştim: Rammstein... Evet, bu güzide isimlerin İstanbula gelecek olması bile heyecanlandırıyordu insanı ama konser günü yaklaştıkça " ya alırız bileti problem olmaz " dedim, har vurdum harman savurdum, bileti almaya gelince ne yer kalmıştı ne de kombine için para... Bari tek günlük bilet alayım dedim ona da yurt paramı veremezdim, kıstırdım kuyruğumu; döndüm yurduma, açtım Rammstein'ı; yapacak bir şey yoktu, hiçbir zaman yurt parasını konsere verebilecek gözü pek, maceracı çocuklardan biri olamamıştım...Nese sonuçta Sonisphere geldi geçti, Rammstein'ın efsanevi konserini arkadaşlardan dinlemek zorunda kaldım. İyi haber; Rammstein üyeleri Türkiyeyi Özen Kebaba gidecek kadar sevmiş ve ilerleyen senelerde bir başka organizasyon için İstanbulda olabileceklerinin sinyalini vermişlerdi.
Bende şu yazı dizisinin ilk konuğunun Sonisphere'dan olmasını uygun gördüğüm için gelen büyük gruplar arasından Rammstein'ı seçtim ( Seni seçtim Pikachu etkisini bir ben hissetmedim umarım :P ). Çünkü ukte kalmıştı içimde en azından böyle tamamlayayım eksikliğimi; işte başlıyoruz...
1994 yılı içinde Almanyanın alelade, basit gruplarından birinde çalan Richard Kruspe; oturup düşündüğünde çalmak istediği müziğin bu olmadığını, daha sert ve karamsar bir havanın oluşturulduğu, sürekli tekrar eden düz gitar riff'lerinin olduğu bir müzik yapmak istediğine karar verdiğinde bunun için kolları sıvar ve yavaş yavaş şuan ki ekibi toplar. İkna edilmesi en zor olan kişi; klavyeci Christian Flake Lorenz olur zira Lorenz kesinlikle bu tarz bir müzik yapmak istememektedir fakat arkadaşı ritim gitarist Paul'ü kıramaz ve kendi deyimiyle " klavyesiyle grubun müziğine tecavüz etmeye " başlar. Ufak tefek yarışmalar için yaptıkları kayıtlardan birinde; Ramstein kasabasında iki gösteri jetinin çarpışıp halkın üzerine düşmesi ve 80 kişinin ölümü ile sonuçlanan olayı anlatıklarında şarkı o kadar tutar ki grubun adını da Rammstein koyarlar ( Olaydan ötürü daha fazla prim kazanmamak için bir 'm' de kendileri eklerler ki kelime şu haliyle Berlin Duvarı yapımında kullanılan kontrol taşlarının genel adıdır. ). Daha sonrası ise Rammstein'ın efsaneleşme süreci, yoğun tartışmalar ve 6 albümdür, ben bunlara çok değinmeyeceğim; benim bahsedeceğim Rammstein'ı sevmeme ve dinlememe sebep olan nedenler ve grubun en sevdiğim parçaları...
Rammstein ile ilk karşılaşmam Benzin şarkısı ile olmuştu. Bir arkadaşıma şöyle koşarken dinleyebileceğim bildiğin şarkı var mı diye sorduğumda bana Benzin'i önermişti. Şarkıyı dinlediğimde gerçektende koşasım gelmişti çünkü en arkadaki klavye ritimleri ile ziller öyle etkili, öyle uyumluydular ki girişte, müthiş davul sekansıyla insan kendini " Mission: Impossible " daki Tom Cruise gibi hissediyordu. Till Lindemann'ın o çatallı, insanı zaman zaman rahatsız eden sesi öle etkileyici geliyordu ki şarkıya kapılmak işten bile değildi. Benzin'i bu kadar beğendikten sonra bile daha geç keşfettim Rammstein'ı. Daha sonraki durağım emektar Du Hast olmuştu; davul,ritim gitar,klavye ve Lindemann dörtlüsünü müthiş kullanan Rammstein bu sefer tamamen ele geçirmişti beni. Bu sefer aynı hataya düşmeyip bulabildiğim tüm şarkılarını dinlemeye başladım efsanenin öyle ki o güne kadar boşuna müzik dinlediğimi, aslen o an kendimi bulduğumu bile düşünmüştüm. Gerçektende öyleydi. Böyle birbirini tamamlayan grup elemanları görmemiştim. Onlara göre bu uyumun nedeni sadece iş arkadaşları olmaları değil sosyal hayatta da gerçek birer arkadaş olmalarıydı. Rammstein'ı dinledikçe Lindemann'ın sesi daha bir efsane, Lorenz'in ritimleri daha bir harika gelmekteydi ta ki Rosenrot albümüyle karşılancaya kadar. Reise Reise albümünden o kadar fazla şarkı kalmıştır ki onları da yeni bir albümle; Rosenrot adıyla piyasaya sürerler ama bu albüm sanki öyle yedek şarkılardan yapılmış bir albüm değil de bir efsanenin başyapıtı gibidir. Belkide çok beklentileri olmadan yaptıkları için kendilerini rahat hissedip tüm numaralarını sergilemişlerdi. Rosenrot albümüyle Rammstein gözümde efsane statüsünden ilah konumuna yerleşmişti. Yine 2009 yılının sonunda iyi denebilecek bir albümle; Liebe ist Für Alle Da ile gelmişler, Pussy single'ı ve klibiyle yine çok konuşulmuşlardı çünkü klip bazılarının " haklı " deyimiyle pornoydu ama şarkının altyapısı yine de çok iyiydi. Rammstein'ın bu tarz şovları çok sevdiği 90' ların sonlarından beri belliydi hatta 99' daki Amerika konserinde, Buck Dich şarkısında içi sıvıyla doldurulmuş dildoyla yaptıkları şov öyle abartılıydı ki 1 gün hapis yatmak zorunda kaldılar ama Rammstein fanları bu şovlardan gayet memnundu - ben de aynı şekilde :P - çünkü bu, grubun diğer endüstriyel metal gruplarından en önemli farkıydı; marjinal şovları seviyorlardı. Ve Rammstein şuanki görüntüsüyle otoritelerin endüstriyel metal dediği benim elektronik rock diye tabir ettiğim müzik türünün kurucusu ve lideri olmuşlardı, uzun süre de böyle kalacaklar gibi gözüküyor; Lindemann'ın deyimiyle " Gruptan biri ölene kadar çalacağız ". Umarım uzun yaşarsınız beyler...
Gelelim benim en sevdiğim şarkılarına: Stirb nicht vor mir, Rammstein, Rosenrot, Mann Gegen Mann, Haifisch, Benzin, Du hast, Bückstabü, Bück Dich, Keine Lust rahatça sayabildiklerim. Özellikle Haifisch ve Rosenrot şarkılarının klipleri de müthiş olduğu için onların videolarını koymaya karar verdim. Ayrıca ay boyunca sağ üstte Grooveshark aparatında sevdiğim Rammstein şarkıları çalacaktır, oradan rahatlıkla dinleyebilirsiniz...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder