Maç başlamadan önce konuşuyoruz babamla, adam tamamen kazanamayanların yanında; inşallah İspanya atlar, adamlar final görsünler bari diyordu. Maç öncesi böyle konuşan adamın maç sırasında İspanya - Cadiz doğumlu bir taraftar silüetine bürünmesine şaşırmamıştım doğrusu. Mehmet Topal'a vermediği toleransı aynı bölgede Busquets'e veren babamın " por favor Villa, por favor" dediğini duyar gibi olmuştum Villa maçın ilk net pozisyonunda Neuer'i avlayamayınca... Del Bosque, Portekiz ve Paraguay maçlarında yapamadığını yapmış, Torres'i kenara oturtmuş, üçüncü zıplamadaki çekirge konumundan son anda kurtulmayı bilmişti. Ama İspanyadaki tek değişikliğin bu olmadığı belliydi zira takım Almanların pas trafiğini kapatmayı başarmış, presleriyle de olgun bir atağa erişmelerini engellemişlerdi, işin ucunda hiç gidemedikleri finale gitmek, kahraman olmak vardı. İlk yarı böle bitti bitecek derken kolayca maçın kırılma noktası diyebileceğimiz Mesut Özil'in 'haklı ' olarak penaltı beklediği pozisyon gerçekleşti. Maçın başından beri hakemden onay almışçasına rakiplerini çirkefçe birer birer ekarte eden Ramos bu sefer risk almış ve penaltıya sebebiyet verecek bir müdahalede bulunmuştu, hakem ise Ramosa " arka sağlam devam et" bakışı atarak oyunu devam ettirmişti. İkinci yarı başlar başlamaz İspanya Xavi'nin yönlendirmesi ve Pedro'nun aktif oyunuyla etkili gelmeye başlamıştı sıvası dökülmüş Panzerlerin kalesine. Bu baskı sırasında Löw önemli bir hamle yaparak; defansta aksıyan, hücuma ise hiçbir katkı yapamayan Boateng'i çıkararak yerine bindirme özelliği olan sol bek Jansen'i almıştı. Bu değişiklik etkisini göstermeye başladığında ise roller değişmiş, Almanlar baskın taraf olmuş, Trochowski yerine giren Kroos ile de önemli bir pozisyon yakalanmıştı. Tam işler Almanlar için iyi gidiyor derken kornerden gelen topa hayvani bir şekilde yükselen Puyol final kapısını İspanyollar için aralıyordu. Puyol golü atmıştı atmasına ama bizim evde daha farklı, daha anlamsız bir sevinç vardı; babam yüzü olsa televizyona sarılırdı ama sadece " oh be anasını satayım, geç oldu ama güç olmadı iyi bari " diyerek sevindi. Ben ise şaşkın gözlerle maça döndüm ama Almanların maçı artık çeviremeyeceğini biliyordum çünkü turnuva boyunca bir kere yenik düşmüşlerdi onda da sudan çıkmış balığa dönmüşler, ne yapacaklarını bilememişlerdi. Aynı durumun bir beden daha fenası burda da geçerliydi, eğer Pedro az bir akıl barındıran bir İspanyol vatandaşı olsaydı İspanya'nın Almanları madara etmesi işten bile değildi. Maçın son düdüğü çaldığında sevinenler; İspanyollar, babam ve iddaası tuttuğu için Ahtapot Paul'dü... Final müsabakasında iki bu kupayı hiç kazanamamış takımın mücadelesinde; Hollanda'nın kupayı alması yönünde bir isteğim var, çünkü onlar daha önce iki kere finalde kaybetmişlerdi ve evet ben İspanya'yı sevmiyorum...
8 Temmuz 2010 Perşembe
İspanyol Çekirge Del Bosque!
Maç başlamadan önce konuşuyoruz babamla, adam tamamen kazanamayanların yanında; inşallah İspanya atlar, adamlar final görsünler bari diyordu. Maç öncesi böyle konuşan adamın maç sırasında İspanya - Cadiz doğumlu bir taraftar silüetine bürünmesine şaşırmamıştım doğrusu. Mehmet Topal'a vermediği toleransı aynı bölgede Busquets'e veren babamın " por favor Villa, por favor" dediğini duyar gibi olmuştum Villa maçın ilk net pozisyonunda Neuer'i avlayamayınca... Del Bosque, Portekiz ve Paraguay maçlarında yapamadığını yapmış, Torres'i kenara oturtmuş, üçüncü zıplamadaki çekirge konumundan son anda kurtulmayı bilmişti. Ama İspanyadaki tek değişikliğin bu olmadığı belliydi zira takım Almanların pas trafiğini kapatmayı başarmış, presleriyle de olgun bir atağa erişmelerini engellemişlerdi, işin ucunda hiç gidemedikleri finale gitmek, kahraman olmak vardı. İlk yarı böle bitti bitecek derken kolayca maçın kırılma noktası diyebileceğimiz Mesut Özil'in 'haklı ' olarak penaltı beklediği pozisyon gerçekleşti. Maçın başından beri hakemden onay almışçasına rakiplerini çirkefçe birer birer ekarte eden Ramos bu sefer risk almış ve penaltıya sebebiyet verecek bir müdahalede bulunmuştu, hakem ise Ramosa " arka sağlam devam et" bakışı atarak oyunu devam ettirmişti. İkinci yarı başlar başlamaz İspanya Xavi'nin yönlendirmesi ve Pedro'nun aktif oyunuyla etkili gelmeye başlamıştı sıvası dökülmüş Panzerlerin kalesine. Bu baskı sırasında Löw önemli bir hamle yaparak; defansta aksıyan, hücuma ise hiçbir katkı yapamayan Boateng'i çıkararak yerine bindirme özelliği olan sol bek Jansen'i almıştı. Bu değişiklik etkisini göstermeye başladığında ise roller değişmiş, Almanlar baskın taraf olmuş, Trochowski yerine giren Kroos ile de önemli bir pozisyon yakalanmıştı. Tam işler Almanlar için iyi gidiyor derken kornerden gelen topa hayvani bir şekilde yükselen Puyol final kapısını İspanyollar için aralıyordu. Puyol golü atmıştı atmasına ama bizim evde daha farklı, daha anlamsız bir sevinç vardı; babam yüzü olsa televizyona sarılırdı ama sadece " oh be anasını satayım, geç oldu ama güç olmadı iyi bari " diyerek sevindi. Ben ise şaşkın gözlerle maça döndüm ama Almanların maçı artık çeviremeyeceğini biliyordum çünkü turnuva boyunca bir kere yenik düşmüşlerdi onda da sudan çıkmış balığa dönmüşler, ne yapacaklarını bilememişlerdi. Aynı durumun bir beden daha fenası burda da geçerliydi, eğer Pedro az bir akıl barındıran bir İspanyol vatandaşı olsaydı İspanya'nın Almanları madara etmesi işten bile değildi. Maçın son düdüğü çaldığında sevinenler; İspanyollar, babam ve iddaası tuttuğu için Ahtapot Paul'dü... Final müsabakasında iki bu kupayı hiç kazanamamış takımın mücadelesinde; Hollanda'nın kupayı alması yönünde bir isteğim var, çünkü onlar daha önce iki kere finalde kaybetmişlerdi ve evet ben İspanya'yı sevmiyorum...
Alakalılar:
dünya kupası,
futbol,
spor
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder